Menu

Aratos Kimdir?

Çocukluğu, Tarsus´da Cydnus ırmağının kenarında geçmiş bir gökbilimciyim. Aratos isimli edebiyat dergisine aşağıdaki yazıyı göndermek, benim için zor oldu çünkü söylemek istediklerimi fen öğrenimi görmemden dolayı hala güzel cümlelerle süsleyemiyorum. O nedenle kusuruma bakmayın. Aratos İ.Ö. 315-245 yıllarında yaşamış bir şair gökbilimcidir. Asker ve politikacı olan babasının adı Athenodorus’dur. Bunun yanında özellikle meteoroloji, matematik ve botanik konularında da çalışmıştır. Bir çok belgede adı “Aratus” olarak da geçmektedir.

Tüm bilim tarihi kitaplarında Soli’li (Viranşehir, Mezitli) olduğu yazıyor. Eskiden soyadı olmadığı için insanlar doğdukları kentin adı ile anılırmış. Örneğin Sikyonlu Aratos isimli bir komutan var hemen hemen aynı çağda yaşamış, ikisini birbirinden ayırmak için değil doğal olarak bizimki de Solili Aratos olarak anılıyor. Soli’de doğmuş ama Tarsus’da yaşadığı da kesin.

İlk eğitimini Tarsus’da almıştır. İlginç bazı dokümanlarda aynı tarihlerde Kıbrıs adasında da Soli isimli bir kent var ve orada doğduğu da yazılı ama bu görüşe sadece bir belgede rastladım.

Resim-1. Yaklaşık 2300 yıl önce yaşamış bu bilim adamı hakkındaki bilgileri, onun sadece bir eserinden öğreniyoruz. “Phainomena” yani “gök olayları” adlı bu eser aslında bir şiir kitabı. Aratos’un ilginçliği de buradan kaynaklanıyor. Bugün bir çok eğitimci temel bilimleri çocuk ve gençlere öğretmek için neden böyle bir yöntem uygulanmıyor diye sorgulamaktadır. Bu yapıt hakkında yazacaklarımız çok ama şimdi biraz Aratos’u tanımaya çalışalım.

İlk eğitimini Tarsus’da aldıktan sonra yaklaşık 20 yaşlarında Atina’ya gittiğini biliyoruz. Orada stoa felsefesinin öğretildiği okula devam etmiştir. Okulun ve felsefenin kurucusu meşhur Zenon’dur.

Bu stoa felsefesinin temel ilkeleri;
a) Doğayı herşeyi ile Tanrı kabul eder,
b) Doğa maddedirve madde etkin ve edilgin olandır,
c) Bilgelik doğaya uygun davranma sanatıdır ve
d) Yaşamaktan gaye mutluluktur ve ancak bilge olan mutludur. Bu felsefeyi öğrenen ve öğretenleri halk tarafından çok seviliyor ve inanılıyordu çünkü onlar müthiş bir şekilde alçak gönüllüydüler.

Makedonya kralı Antigonos II. Gonatas  da Zenon’un öğrencisi olmuş ve bu okuldan yetişen bir çok filozofu sarayında uzun süre misafir etmiştir. Amacı bilgeliğini artırmak ve ülkesini daha iyi yönetmekti. Zenon’a yazdığı davet mektubunda gel beni daha fazla aydınlat diyor ve arkasından da şu ifadeyi kullanıyor: “şef ne ise, çoğu zaman uyruklar da odur”.

Bugünün yöneticilerini düşündüğümüzde, insan keşke 2300 yıl önce yaşasaydık diyor. Aratos da bu kraldan böyle bir davet alır ve Makedonya’ya yerleşir. Yine aynı kralın ricası ile “Gök Olayları” adlı eserini İ.Ö. 270 yıllarında misafir olduğu sarayda yazar.

Daha sonra Seleucus kralı Antiachus’un daveti üzerineAntakya’ya geliyor ve bu kez de onun sarayına yerleşiyor. Burada da İ.Ö. 8. yüzyılda yaşamış Homeros’un eserlerinin (İlyada ve Odysseia) yeni baskılarını hazırlıyor. Bir süre İskenderiye’de kaldığı da bilinmektedir.

Tekrar Makedonya’ya dönüyor ve Pella kentinde İ.Ö. 245 yılında ölüyor. O yıllarda bu denli seyahat nasıl yaparlarmış diye insan düşünmeden yapamıyor. Şu “Tanrıların Arabaları” adlı kitabı yazan Erich Van Daniken bu uzun seyahatlerden haberi olsaydı, bunları uzaylılar taşıyordu derdi. Sanırım o zamanlar bu tür seyahatler deniz yolu ile yapılıyordu.

O zamanlar evlerde TV’ler olmadığı için ve insanlar karınlarını doyurmak için buğday ekmek zorunda olduğu için takvime gereksinme vardı ve sürekli olarak gökyüzünü gözleyerek kendilerine zaman saptamak için yol arıyorlardı. O nedenle gökyüzünü çok iyi tanıyorlardı.

Bugün ise kentlerimizdeki ışık kirliliğinden dolayı gökyüzündeki yıldızları görmek artı çok zor. Yıldızlar her gece doğuyor ve gökyüzünün bir tarafından diğerine hareket ediyordu ve sonra batıyorlardı. Aslında tüm gök kubbe dönüyordu çünkü yıldızların gökyüzünde oluşturduğu şekiller hep aynıydı. Değişik toplumlar bu şekilleri değişik yorumlamış olmasına karşın temelde aynıydı.

Gruplara ayrılmış yıldızların oluşturduğu bu şekiller hayvanlara, kahramanlara ve tanrılara benzetilmişti. Bu düşünce bugünün toplumlarında hala sürmektedir. Gökbilimde bu yıldız topluluklarına “takım yıldızlar” diyoruz. Takım yıldızlar İ.Ö. 2000 yıllarında Sümerlerde daha sonra Babil uygarlığında biliniyordu ve bunlar Homeros’un destanlarında sayıları az da olsa yer alıyordu.

İlk kez Aratos “Gök Olayları” adlı eserinde o zamana kadar bilinen 48 takım yıldızı bir anlamda listelemiş, çizimlerini yapmış ve şiir dili ile onları tanımlamıştır. Daha sonra eklenen, özellikle güney yarımküresine ait takım yıldızlarla bu sayı bugün 88’e çıkmıştır.

Görüldüğü gibi Aratos’un ilkleri bitmiyor. Ama gökbilim tarihi ile ilgili hiç bir kitapda Aratos’un adına rastlamadım. Bu ilginç bir çelişkiydi, nedeni ise çok basitti. Makedonya kralı var olan bir eseri Aratos’a vererek onu şiir dilinde yazmasını istemişti. Bu ise Knidos’lu (Bugünkü Datça) Eudoxus’un aynı adlı eseriydi. Eudoxus ünlü bir matematikçi ve gökbilimciydi.

İ.Ö. 408 yılında Knidos’da doğdu ve 355 yılında yine aynı yerde öldü. Yazdığı eserlerin hiçbiri günümüze ulaşmamıştır ama Aratos’un eseri Romalıların çok hoşlarına gittiği için latinceye çevrilmiş ve günümüze kadar yaşamıştır.

İlk çeviriyi ünlü Cicero yapmış daha sonra da Caesar Germanicus ve Avienus da bu eseri latinceye çevirmiştir. Fakat her çeviride de özgün eserden bazı parçalar kaybolmuştur. Sadece kaybolmakla kalmamış yeni bir takım çizimler ve yorumlar eklenmiştir.

Resim-X. 1600 yılında Hugo Grotius, Aratos’un Gök Olayları yapıtını, Caesar Germanicus’un çevirisini temel alarak tekrar yayınladı. Oradan alınan Kova takım yıldızının görünümü.Bu meşhur yapıtı biraz inceleyelim.  Altılı ölçüyle yazılmış 1154 mısradan meydana gelmiştir. Genelde üç bölümde incelenir. İlk bölümü 464 satırdır ve takımyıldızları tanımlar. 465-757 satırlar arasında gök küresindeki daireleri tanımlar ve beraber doğup batan yıldızların zamanları üzerinde durur. Son bölümde ise gök olaylarına bakarak hava tahmini yapmaya çalışır yani o zamanın meteoroloji bilgisini verir. Eserini, tüm yıl boyunca gök olaylarını gözlemeye davet ederek bitiriyor. Son bölüm Eudoxus’a ait değil, onun yerine Aratos’dan önce yaşamış olan Theophrastus adlı bir bilim adamının “De signis tempestatum” yapıtının şiir şekline dönüştürülmüşüdür.

Bu bölüme Diosemeia yani “Gökyüzünün İşaretleri” adı da verilmektedir. Bu işaretler nedir diye sorarsanız size yapıttan iki satır vermek isterim: “Eğer Güneş bulutsuz batı yönünde denizde batarken veya yanında kırmızı renkli bulutlar varken batarsa yarın yağmur yağacak diye korkmayın.

Eğer sabahleyin gökyüzü kırmızıysa o gün çobanların mutlu günüdür”. Görüldüğü gibi hala dedelerimizin kullandığı yöntemler. Karadenizlilerin bu tür gözlemler yaparak bir gün sonraki havanın nasıl olacağını bugün dahi tahmin etmeleri ve balığa öyle çıkmaları ilginç bir rastlantı olmasa gerek.

“Gök Olayları” tam bir ders kitabıydı. Doğrudan gökyüzünün gözlemlerine dayanıyordu. Dünyanın dönme ekseni, gök kutbu ve takım yıldızlar çok anlaşılır bir şekilde verilmiştir.

Özellikle takım yıldızların üzerinde durulması yazarın zamanı ölçmek amacından kaynaklanmıştı. Çünkü akşam güneş battıktan sonra veya sabahleyin güneş doğmadan önce takım yıldızların ilk ve son görünüşleri yılın belli bir gününü gösteriyordu.

Bu bilgileri o zamanlar gemiciler kullanıyordu. Geceleri gidecekleri yönü saptamak için bu takımyıldızların doğma ve batma noktalarını iyi bilmeleri gerekirdi. Yapıtın son bölümünde rüzgarlardan ve bulutlardan söz ediyor, hava tahmini yapmaya çalışıyordu.

Tüm yazılanlar, gözlemlere dayanıyor ve bunların okuyucu tarafından da test edilmesi isteniyordu. Bazı falcılar (astrolog) eserin yıldız falının temeli olduğunu söyleseler de “Gök Olayları” tamamen zamanının bilimsel bir yapıtıydı, hatta bir “Astronomiye Giriş” ders kitabıydı.

Yukarıda Aratos’un adına herhangibir gökbilim tarihi kitabında rastlamadığımı ifade etmiştim. Ama “Gök Olayları” ile ilgili bir çok bilimsel makale var.

Şeklini çizdiği bir takım yıldızın Aratos’un yaşadığı yıllarda Tarsus’dan gözlenmesi olanaksız çünkü bu güney yarımküresine ait bir takımyıldız. Dünyanın dönme ekseni her zaman kuzey kutup yıldızını göstermez, yılda 50 yay saniyesi kadar kutup noktası değişir.

Sözü edilen güney yarımküre takım yıldızının, 36° enlemde (Tarsus) bulunan bir gözlemcinin görebilmesi için o gözlemcinin İ.Ö. 2000 yıllarında yaşaması gerekiyor. Aratos’un o zamanki kutup noktası için gösterdiği yıldız ise İ.Ö. 1400 yıllarında kutup yıldızıydı.

Buna benzer daha bir çok belirti var ki yapıtın özgün sahibi Eudoxus’un da o zamanlar gözlem yapmadığı ortaya çıkıyor. Aslında Eudoxus matematikçi ve kuramsal olarak astronomi çalışıyordu. O zaman Eudoxus da bu bilgileri bir yerden almış olmalıydı.

Bu konuda da günümüzün gökbilim tarihçileri bir çok seçenek sunmuşlardır. Babilliler takım yıldızları çok iyi tanıyorlardı ve o zamanlar batıdaki en büyük gelişmiş toplum olan Girit adasındaki Minion uygarlığı ile araları çok iyiydi.

Bunlar doğal olarak takımyıldızlar hakkında bu bilgileri Babillilerden aldılar ve günlük yaşamlarında kullandılar çünkü gereksinimleri vardı. Fakat İ.Ö. 1628 yılında Girit´e çok yakın olan Santorini adasında meydana gelen depremin sonunda ortaya çıkan tsunami dalgaları bu uygarlığın sonu olmuştur.

Depremden kaçan insanlar Mısır’a yerleşmişler ve Mısırlı rahipler takım yıldızlar hakkında bu bilgilere sahip olmuşlardır. Daha sonra da Eudoxus bu bilgileri rahiplerden öğrenmiş ve yunancaya iki yapıtla (Mirror ve Phainomena) kazandırmıştır.

Fakat bu iki yapıt da kaybolmuştur. Sözkonusu bilgiler özgün olarak Mısırlılara ait olamazdı çünkü ancak 36° enleminde bulunan bir uygarlığın gözlemcileri bunları saptayabilirdi.

Aratos’dan sonra gelen gökbilimciler sürekli olarak “Gök Olayları”nı referans olarak vermişlerdir. Bunlardan en ünlüsü Hipparchos’dur. İlk tıldız katoloğunu yaptığı zaman Aratos’un yapıtındaki yıldızlara ilişkin bilgileri düzeltmiş ve bunu özel olarak belirtmiştir.

Daha sonra Batlamyus da hazırladığı yıldız kataloğunda Aratos’u referans olarak vermiştir. Fakat en önemlisi düşünür ve şair St. Paul, Atina’da Mars tepesinde verdiği bir söylevde Aratos’dan söz eder; “Biz de O´nun (Aratos) soyundanız”. Bu da bize Aratos’un Tarsus’lu olduğunun yazılı en büyük kanıtıdır.

Prof. Dr. Ethem DERMAN

Beğen  1
Yazar

Yazar: Prof.Dr. Ethem DERMAN. Ankara Üniversitesi - Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümünden emekli öğretim görevlisidir.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir