Menu

Radyo Astronomumuz Umut YILDIZ ile Söyleşi

Bu hafta okuyucularımıza Hollanda – Leiden Üniversitesi’nde astrofizik alanında çalışmalar yapan bir bilim insanını (radyo astronom) tanıtmak istedik. Konumuz; genel hatları ile radyo astronomi ve astronomlar. Söyleşimizin konuğu ise sayın Umut A. YILDIZ. TAMSAT-Genç takımı olarak söyleşi talebimizi kabul etme nezaketi için sayın YILDIZ’a teşekkür ediyoruz.

Rica etsek sorularımıza geçmeden önce okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?

Teşekkür  ederim. Ben, İstanbul doğumluyum. Lisansı, Ankara Üniversitesi Astronomi ve  Uzay Bilimleri Bölümü’nde tamamladıktan sonra, master eğitimim için Groningen  Üniversitesi’ne gittim. Şu anda da halen Leiden Gözlemevi’nde Moleküler  Astrofizik alanında doktora çalışmalarıma devam etmekteyim. 

Sayın YILDIZ, hemen teknik soruları sıralamadan önce çocukluk hayallerinizden bahsedelim isterseniz. Nasıl bir  çocukluk dönemi geçirdiniz, sizi radyo astronomiye yönlendiren olaylar yaşadınız mı? Gökyüzü ile ilgili konular dışında uğraşmaktan zevk aldığınız  başka hobileriniz nelerdi?

Aslında  çocukluk dönemimde bilimsel kitaplara ve elektroniğe çok meraklıydım. 6.  sınıfta bir arkadaşım sınıfa bir motor getirmiş, ucuna dondurma çubuğu  bağlamış döndürüyordu. Onun bir pile bağlı şekilde döndüğünü öğrendiğimde çok  şaşırmıştım. Çünkü ilk defa görmüştüm. Hemen ben de o motordan aldım ve ilgimle  kendimi geliştirdim. Sonrasındaki bir sene içerisinde elektronik kitaplarındaki  devreleri yapıp, satmaya başlamıştım. Astronomiye ilgim de herhalde o  zamanlarda başladı, tam olarak ben de bilmiyorum ama özellikle ortaokulda  bugünkü mesleğim için kesin karar vermiştim. O zamanlardaki radyo teleskop  resimleri ve belki bir gün onlara ulaşabilme sevdası, bana motivasyon kaynağı  olmuştu. Hiçbir zaman teleskopum olmadı (halen de yok). Ama o sıralar bazı  astronomik aletler yapar (çapraz çıta, sextant vs.) ve bunlarla gözlem  yapardım.

Resim 1. ALMA OSF (Operation Support Facility), ALMA teleskoplarının montajlandığı merkez.

Gökyüzü ile ilgili  konular dışında uğraşmaktan zevk aldığınız başka hobileriniz nelerdi?

Elektronik  devreler yanında, evimde küçük çaplı bir kimya laboratuvarı da vardı. Deney  tüpleri, bunzen beki vs. ile çeşitli maddeleri karıştırıp deneyler yapıyordum.  Hatta 10. sınıfta bir deney yapmıştım ve beni bayağı etkilemişti. Kısaca  anlatmak gerekirse; o sıralar elektromanyetik dalgaların beyindeki etkilerini  araştırıyordum. Bu nedenle bir deney düzeneği kurmuştum.

Yaklaşık 5V’a  indirdiğim bir adaptörü elektriğe bağlamıştım. Elektriğin uçlarını da kafamda şakaklarımın  iki yanına, demir elektrotlar şeklinde yapıştırıp uykuya yatmıştım. Aslında ilk  amacım; hızlı bir şekilde uykuya dalıp dalmayacağımı öğrenmek idi. Neyseki hemen uyumuşum.  Sabah uyandığımda (malum hala yaşıyordum), elimi şakaklarıma götürüp  elektrotları sökmeye çalıştım.

Bir de ne göreyim! Elektrotun altında derim  erimiş ve çektikçe uzuyordu. Hemen aynanın karşısına koştum. Gerçekten bir  elektrotun konduğu yer erimiş, diğer elektrot da deriyi kömür gibi karartmıştı.  Ne yapacağımı şaşırdım. Hemen kimseye görünmeden evden çıktım. Ama saçlarım da  kısa olduğu için bir türlü kapatamıyordum. Öğlene kadar bekledim belki iyileşir  diye ama ne çare hiç düzelme yok (tabii bu lekelerin çok uzun yıllar kafamda  kalacağından o anda haberim yoktu).

İyileşme olmayınca, artık gerçekleri  annemlere göstermek zorundaydım. Daha ne kadar bekleyebilirdim bilmiyordum. Eve  gittim, annem görünce şok geçirdi. Babam ayrı bir taraftan şoktan bağırarak  hemen doktora koşmamı söyledi. Devlet hastanesi aciline gittim, cumartesi  olduğu için gayet sakindi. Hemşire odaya çağırdı, “Neyiniz var?”. “Kafama  elektrik verdim, yandı.” Tabii sürekli karşılaştığı bir durum olmayınca şok  olup, “Bir dakika…” deyip ayrıldı. Sonra stajyer doktor geldi, aynı şey. O da  çıktı daha büyük doktor geldi ve sonra artık anons mu edildi nedir, hastanedeki  bütün doktorlar bir anda odama üşüştüler.

Artık “Neden yaptın, Nasıl yaptın?”  gibi sorularla hep beraber beni sorguya çekince, bayağı korkmuştum. Neyse  neticede ilginç bir deneyim oldu. Kısa sürede duymayan kalmamıştı. Bu arada  ‘Neden bir elektrot eritti? Neden diğeri kömür gibi yaptı?’ diye merak  ediyorsanız, elektroliz diyebilirim. 

Şu an zamanda geriye  dönme imkânınız olsaydı, başka bir konuda araştırma yapmak ister miydiniz,  yoksa yine şimdiki mesleğinizi mi tercih ederdiniz?

Elbette şimdiki mesleğimi seviyorum. Herhalde yine aynı şeyle uğraşırdım. Ama özellikle  bizim zamanımızda liselerde alan seçimi Lise-1’de yapılıyordu (hala öyle mi  bilmiyorum) ve böyle bilimsel işlerle uğraştığımdan dersleri hiç takmazdım,  doğal olarak notlarım çok çok kötüydü. 1.91 olan Lise-1 ortalamam,  Fen-Matematik dalına geçmeyi bırakın, hiçbir dala girmeye bile müsait değildi. 

O sene bütün yaz ağlamıştım. Aynı daldan birkaç tane sınıf açılınca, Lise-2’de  okulun ilk günü birçok kişi sınıflarını değiştirmek üzere müdür yardımcısının  odası önünde kuyrukta bekliyordu. Ben de şansımı deneyeyim dedim, sıraya girdim.  Müdür odasından çıkınca bir de baktım ki Fen-Matematik dalındayım. Eğer  oradaki şansım olmasaydı herhalde Arkeoloji seçebilirdim.

Resım 2. James Clerk Maxwell Teleskobu gözlem sırasında.

İşiniz dışındaki  ortamlarda arkadaşlarınızla konuşurken ya da mesleğinizi sorduklarında,  mesleğinizi anlamadıklarını düşündüğünüz oldu mu? Örneğin arkadaşlarınız  arasında size “uzaylı mı arıyorsunuz?” diyenler oluyor mu arada sırada?

Evet,  aynen. Bu tür durumla çok karşılaşıyorum. Özellikle ciddiyetsiz bir şekilde  UFO’lar var mı vs. tarzı sorular güzel bir muhabbeti dağıtabiliyor. Hazır siz  sormuşken: “Uzaylı aramıyorum ama başka gezegenlerde hayatın varlığına  inanıyorum. Ancak Dünya’ya geldikleri konusunda bayağı şüpheliyim”.

Mesleğinizi tanıtır  mısınız? Tam olarak tanımı nedir?

Moleküler  Astrofizikçi; özellikle radyo ve milimetre-altı dalgaları kullanarak, yıldız  oluşum bölgelerindeki molekülleri gözlemliyorum. Bu moleküllerle de ilkel  yıldızların yapısını, hayat basamaklarını vs. araştırıyorum.

Peki nasıl radyo  astronom olunur, hangi eğitim ve aşamalardan geçmek gerek? Siz nasıl bir  süreçten geçtiniz, yurtdışına çıkışınız nasıl oldu?

Radyo  astronomi, aslında astronomiyi yapmak için araçlardan birisi. Yani, astronominin hangi dalı kişiyi daha çok mutlu ediyor, ona bakmak gerek.  Gezegenler, yıldızlar, galaksiler, evren, vs. sonrasında bunu hangi araçla  gözlemlemek istiyorsunuz, ona geçebilirsiniz.

Üniversiteden mezun olduğumda ülkemizdeki  radyo astronomi kaynakları ve eğitimi çok sınırlı idi. Bu nedenle hayallerimi  yurtdışında takip etmeye karar verdim. Lisans  bittikten sonra direk Ingiltere’ye gittim.

Orada devam etmek istiyordum ama  Hollanda daha cazip geldi ve bir sene sonra orada mastera basladım. Sonrasında Leiden Gözlemevi’nde doktora ile devam etti. Radyo astronom olmak  için elbette ülkenin ve üniversite çalışanlarının bu konu ile ilgili olması  gerekiyor.

Halen  bulunduğum Hollanda bu konuda ileri bir düzeye sahip ve bu nedenle dünyadaki  birçok teleskopa yatırımları ve dolayısıyla erişim hakları var. Genç arkadaşlar için tavsiyem, üniversite seçiminde radyo astronomi  olanakları araştırılarak yapılmalı. Orada konu ile ilgili bir danışman  bulduktan sonra zaten artık o yola girmiş oluyorsunuz.

Radyo astronomiyi kısaca  tanımlamak gerekirse, sizce nedir?

Radyo  astronomi genel tanımla, gökcisimlerinin radyo dalgaboylarındaki ışınımını  inceleyen bir astronomi dalıdır. Bunu da yapabilmek için çok büyük çanaklar  kullanır.

Resim 3. ALMA OSF (Operation Support Facility), ALMA teleskoplarının montajlandığı merkez.

Bir radyo astronomun  çalışma saatleri ve şartları zor mudur?

Çalışma  saatleri, aslında normal üniversitede çalışmaktan farkı yok. Çünkü sürekli  teleskopun başında gözlem yapmıyorsunuz. Öncelikle bir teleskoptan gözlem  zamanı almak için proje önerisinde bulunuyorsunuz, iyiyse kabul ediliyor. Sonra  zamanı gelince teleskopa gidip birkaç gün/gece gözlem yapıyorsunuz ve o veri  size bir dönem/yıl yetebiliyor.

Benim durumumda biraz farklı olarak yersel  teleskoplar ile birlikte, Herschel Uzay Gözlemevi’nin verileri üzerinde de  çalıştığım için Herschel gözlem yaptıkça veriler bize sürekli geliyor.

Hiç  mesleğinizden sıkıldığınız oldu mu? Yani meslek alanında sizi çok zorlayan  zorluklar yaşadınız mı? Bunlar nelerdir?

Mesleğimden  sıkılmadım ama beni zorlayan çok zamanlar oldu elbette ve halen de oluyor.  Astronomide aslında birçok zaman sınırlaması (deadline) vardır. Örneğin; teleskop zamanına başvuru zamanı vardır, o zamanda proje yazılmalıdır, sonra  proje başlar, sonra proje bitmelidir, o biter diğeri başlar… Böyle koşuşturmaca  sürekli devam eder.

Bir insan sevdiği  mesleği ile uğraşırken bile o meslekte hala gerçekleştiremediği hayalleri  olabilir. Sizin de öyle hayalleriniz var mı?

Küçüklüğümde  kurduğum birçok hayallerime ulaştım diyebilirim ama elbette ki hayal bitmez,  biterse zaten her şey bitmiştir. O hayaller bizi geleceğe taşır. Şimdilik  gerçekleştirmediğim hayallerim bana kalsın diyeyim.

Gelecekte, özellikle  mesleğiniz hakkında ne gibi planlarınız var? Son olarak kendinize koyduğunuz  büyük bir hedef var mı? Bu hedefi başardıktan bir süre sonra yeteri kadar keyif  aldığınız için sıkılacağınızı düşünüyor musunuz?

Şu anda  ALMA veya Antartika’daki milimetre-altı teleskopları çok ilgimi çekiyor. Birisi  5100 metrede çöl, diğeri 3000 metrede buz. Biraz macerayı seviyorum aslında. En  büyük hedef olarak da; uzaya gitsem hiç fena olmazdı herhalde.

Resım 4. APEX radyoteleskobu

Herkesin merak ettiğini  düşündüğümüz bir soruyu da sormadan geçmeyelim. Bir radyo astronom geçimini  nasıl sağlar? Ücretleri / maaşları neye göre belirlenir? Bir statüye göre mi,  yoksa çalıştığı yıllara veya üzerinde çalıştığı araştırma konularına göre mi?  Mesela yurt dışında gözlemlere gittiğinizde masraflarınız çalıştığınız  kurum/kuruluş tarafından mı sağlanır?

Özellikle  genç arkadaşlar kariyer seçiminde merak ediyordur. Eğer akademisyen olarak  devam ediyorsanız, akademik statüye göre maaş verilir. Sonra deneyime göre maaş  artar.

Bunun yanında akademik olarak değil de, direkt teleskoplarda çalışmak  istiyorsanız biraz fazla maaş alırsınız ama böylece de bilimsel hayat pek  olmaz. Gözlem masraflarımız tabii ki üniversite ya da fonlar vasıtasıyla karşılanır, siz bir şey ödemezsiniz.

Bildiğimiz kadarı ile  bazen yurtdışına gitmeniz ve bir süre orada kalmanız gerekebiliyor. Başka bir  ülkede veya bulunduğunuz yerde gözlemleriniz gece geç saatlere veya gün ışıyana  kadar da sarkabiliyor. Bu durumda işiniz aile yaşamınızı nasıl etkiliyor? Nasıl  bir zaman planlaması yapıyorsunuz?

Evet,  gözlemlere ve toplantılara sürekli yurtdışına gidiyoruz. Eşim bu konuda daha  ilk günden alışkın olduğu için elinden geldiğince sorun olmuyor. Gözlemlerde de  özellikle radyo ve mm-altı gözlemlerin en büyük avantajı, gündüz de gözlem  yapılabilmesi. Yani teleskop 24 saat çalışabiliyor. Bu durumda gözlem zamanı  belli vardiyalara bölünüyor.

Yabancı öğrenci sayısı yerli öğrenci sayısından fazla olan, Prens William  tarafından kurulan ve dünyanın en eski üniversitelerinden Leiden Kraliyet  üniversitesi, Şangay Jiao Tong Üniversite sıralamasında Avrupa’nın en iyi  üniversiteleri arasında 22’nci sırayı almıştı. Bu oldukça iyi bir sıralama.  Biraz da görev yaptığınız okulunuzdan bahseder misiniz?

Söylediğiniz  gibi Leiden Üniversitesi gerçekten uluslararası bir üniversite. Ve dili tamamen  İngilizce. Hatta Hollandaca konuşmaya bile ihtiyaç olmadan yıllarınızı  geçirebiliyorsunuz (benim gibi).

Leiden Gözlemevi de dünya çapında sürekli  başvuru kabul ettiği için, Hollandalıların bile girmesi zor olabiliyor.  Gözlemevimizin Astrokimya alt-bölümünde bile sadece birkaç tane Hollandalı var ve diğerleri dünyanın her yerinden gelen astronomlar. Astronominin neredeyse  her dalı çalışılıyor.

Araştırmacı olarak master öğrencilerinden, profesörlere  kadar hepsini sayarsak yaklaşık 150 kişi çalışıyor. Bu da bir bölüm için çok  yüksek bir rakam. Birçok gelişmiş ülke astronomlarıyla işbirliği yapıp, birçok  teleskopta gözlem hakkı olduğu için, doğal olarak birçok keşfe öncülük yapıyor.

Doktora eğitimi  aldığınız alanı nasıl seçtiniz? Öncesinde aldığınız lisans ve yüksek lisans  eğitiminde öğrendikleriniz ile doktora çalışmalarınız arasında nasıl bir  paralellik bulunmaktadır?

Lisansta  her şeyden bir şey öğreniyorsunuz. Yüksek lisansta bir şeyden genel hatlarıyla  bilgi sahibi oluyorsunuz. Doktorada bir şeyden her şeyi öğreniyorsunuz. Her şey  bir deneyim oluyor. Lisans eğitim sistemi Hollanda da çok farklı.

Biz  Türkiye’de hocanın bize öğretmesini bekliyoruz, burada hoca söyler ya da  söylemez, konunun başlığı bile geçerse sorumlusun, öğrenmek zorundasın  demektir. Yüksek lisansta şu anda yaptığımdan daha farklı bir konu çalışmıştım. 

Kırmızıöte dalgaboyu kullanarak, cüce galaksiler üzerine çalışmıştım. Ama  buradan öğrendiğim ‘’araştırma nasıl yapılır?’’ deneyimi ile doktorada çok  farklı bir konuya girdim, ama zorluk çekmedim. Yüksek lisansta mutlaka  “araştırma nedir, nasıl yapılır?” öğrenmek gerekiyor. Örneğin kullandığın her  bilgiye referans vermeyi alışkanlık haline getiriyorsun. Bir şey araştırdığında  Wikipedia değil de, orijinal makalesini bulmak için uğraşıyorsun.

Resım 5. James Clerk Maxwell Teleskobu’nun deniz seviyesi kontrol merkezi

Anlatmaktan en keyif  aldığınız ders hangisidir ve neden?

Elbette  yıldız oluşumu ve çok derine girmedikten sonra kozmoloji.

Bulunduğunuz süre  içerisinde kraliçe Beatrix Wilhelmina ile karşılaşma imkanınız oldu mu?

Yok canım. Hollanda küçük ama o kadar da değil.

Ülkemizde radyo astronomi alanındaki çalışmaları takip  edebiliyor musunuz? Doktoranız bitince ülkemize dönmeyi düşünüyor musunuz?

Elbette,  ülkemizde de yeni yeni gelişmeler oluyor. Erciyes Üniversitesi Astronomi  Bölümü’nün önayak olduğu, 30 metrelik bir radyo teleskop projesi var.

Umarım  yapımına kısa bir süre sonra başlanacak. Türkiye’ye dönmeyi elbette ki  düşünüyorum ama doktoram bittikten sonra. Biraz daha deneyim kazanıp öyle  dönmek istiyorum.

Türk astronomların en  büyük eksiklikleri nelerdir?

Aslında  ülkemizde de güzel şeyler oluyor, ancak şu anda gördüğüm Türk  astronomlarının en büyük eksikliklerinden birisi olarak büyük uluslararası  projelere katılım, ve gelişmiş ülkelerle işbirliği olarak söylenebilir. 

Özellikle gelişmiş ülkeler büyük projelere küçük bir katılım dahi olsa, çıkan  makalelerde yazarlık hakkı kazandıklarından dolayı kendi ülkelerinin ve  üniversite/enstitülerinin makale sayısını inanılmaz bir oranda  artırabiliyorlar.

Bugün Türk astronomisinin uluslararası dev projelere katılım  ve işbirliği yok denecek kadar azdır. Malum işbirliğinin esaslarından birisi de; katılımcıların projeye katkı yapmasıdır. Ancak Türk tarafı uluslararası dev  projeler için ellerindeki imkanlar nedeniyle pek katkıda bulunamadığından,  işbirlikleri uzun soluklu olamıyor.

Bunun şu andaki ESO projemiz ile aşılmasını  umuyorum. Bunun yanında en görünen olarak, Türkiye’de akademisyenler maillerine hızlı  cevap vermiyorlar, bu bile bence kurulan bir işbirliğinin kısa sürmesi ya da  bitmesi demek. Bu alışkanlıktan acilen vazgeçilmesi gerekiyor.

İyi bir radyo astronom  olmak için; elektronik, fizik, matematik, antenler, alıcılar vb. konusunda  bilgisinin mutlaka çok iyi derece mi olması gerekir? Bu konularda detaylı bir  eğitim alıyor musunuz, yoksa teorik olarak mı anlatılıyor?

İyi bir  radyo astronom olmak için elbette saydığınız hepsinin iyi derecede olması  gerekiyor. Ama iyi bir şekilde bilmeden de radyo astronom olabilirsiniz.

Eğer  ki radyo teleskopu siz yapmıyorsanız ve sadece gözlemciyseniz. O teleskop  hakkında temel şeyleri bilseniz de yeter, ancak neyi, nasıl gözlemlediğinizi  bilmek için “Gözlem nasıl yapılır?” onu da bilmeniz gerekiyor.

Normalde gözlem  sırasında yanınızda bir teleskop operatörü olur ve size özellikle ilk gün/gece  destek verir ve gerekli detayları öğretir. Sonrasında kendinizi rahat  hissediyorsanız, tek başınıza devam etmeniz için sizi yalnız bırakır.

Şimdiye kadar ziyaret  ettiğiniz, çalıştığınız ve en beğendiğiniz, bir anlamda sizi büyüleyen radyo  teleskop hangisidir? Herschel olabilir mi?

Şu ana  kadar İspanya’daki IRAM 30m, Hawaii’deki James Clerk Maxwell Teleskopu ve  Şili’deki APEX radyo teleskoplarında gözlem yaptım. Açıkçası hiçbirini  ayıramıyorum, hepsinden de ayrı ayrı zevk aldım. Belki APEX çok yüksekte olduğu  için, oksijen yetersizliği ilk birkaç gün beni biraz zorladı ama sonrasında  alışıyorsunuz.

Herschel de uzayda olduğu için onun sınıflaması ayrı. Onunla  ilgili ESA ve SRON’da (Hollanda Uzay Ajansı) eğitim almıştım. Fırlatıldıktan  hemen sonra Herschel’in HIFI adlı dedektöründen, ilk alınan verilerin  kalibrasyonunu yapmak için, birkaç ay SRON’da çalıştım.

Gerçekten çok heyecanlı  anlardı çünkü yapımı yaklaşık 30 sene süren bir teleskopun, ilk verilerini  gören az sayıda insanlardan biriydik.

Teleskopun beklenen performansı verip  vermediğini test ediyorduk ve gördük ki yıllarca çalışmanın ürünü tek kelime  ile büyük bir başarı hikayesiymiş. Bunun yanında bizi üzen bir olay oldu ve  HIFI ile gözlem yaparken bir kozmik ışın dedektöre çarptı ve anakartı yaktı. 

Uzay araçlarının en büyük özelliklerinden birisi de tamir imkanının olmaması.  Uzaya çıktı mı geri dönüş yok. Bu nedenle her şeyi tam yapmak gerekiyor. 

Özellikle anakart gibi kritik bir parça, böyle bir durum olabilir diye baştan  iki tane yapılmış ve modüle yerleştirilmişti. Tabii birinci anakartı iptal edip  ikinci anakartı online yapıp yapmama kararı, yaklaşık 6 ay sürdü ama sonunda  yapıldı ve halen çalışmaya devam ediyor. 3.5 yıllık ömrü olan Herschel’in  yaklaşık 1 yıl ömrü kaldı.

Resim 6. Onsala Radyoteleskobu’ndan Per Bjerkeli ile Groningen’deki Herschel-HIFI kontrol merkezinde ateşli bir kahve muhabbeti

Radyo astronomi  denilince ilk akla gelen büyük çanak antenler. Bunda Jodie Foster’in başrolünü  oynadığı “Contact” isimli filmin de etkisi olsa gerek. Gözlemlerde ne tür  donanım ve teçhizat kullanılıyor, gerçekten de filmlerde gördüğümüz gibi her  şey devasa mı? Büyük antenler, bilgisayarlar, onlarca metre kablolar vs…?

Evet, büyük  çanaklar gözlemlenmek istenen astronomik kaynağın çözünürlüğünü artırmak için gerekli.  Ne kadar büyük olursa o kadar çözünürlük artar, yani o kadar detayı  inceleyebiliriz. Bu tabii teleskopu inşa eden ülkenin bütçesine göre değişiyor. 

Örneğin Hawaii’deki Mauna Kea’daki teleskopların her birinin deniz seviyesinde  ayrı ayrı binaları var. Hilo’da bir sokak tümüyle bu teleskopların kontrol  merkezleriyle dolu. Herhalde bir sokakta yüzlerce astronom, başka yerde dünyada  çok fazla yerde yoktur.

Bu merkezlerde de teleskopların dedektörleri sürekli  geliştiriliyor ya da yenileri yapılıyor. Buradaki teçhizatlar gerçekten çok  yerde kolay kolay bulunamayacak aletler. Umarım yakın zamanda ülkemizde de  böyle merkezler artar.

Elde ettiğiniz verilerin  toplanması, işlenmesi vb. amaçlarla daha çok hangi işletim sistemi kullanılıyor  ve bu tercih neye göre yapılıyor?

Verilerin  işlenmesi o teleskopa ya da dalga boyuna göre yazılan programlarla yapılıyor.  Bunlarda genelde Linux işletim sistemi kullanır. Astronom olmak isteyen genç  adaylara da şimdiden Windows’a format atıp, Linux’te kendilerini yetiştirmeye başlamalarını  öneririm.

Çünkü dünyadaki astronomi programlarının neredeyse hemen hepsi, Linux  üzerinde yazılmış durumda. Bunun yanında astronomların da genel olarak kullandıkları programlama dili Python.

Bir gözlem süresince ne  kadar veri toplanıyor? Oldukça devasa olsa gerek. Bunlar nasıl depolanıyor? Ya  da diyelim ki uzak bir ülkede yapılan gözlemden elde edilen ham veriler nasıl  başka bir yere ulaştırılıyor?

Verilerin  büyüklüğü teleskopa göre değişiyor. Ama genel olarak bir gecede 5 GB civarında  veri toplanabilir. Eskiden ve halen DVD’ye kaydediyorlar taşıma için. Ama ben  normalde o günkü gözlem bitince, Leiden’daki bilgisayarıma Linux (ftp)  üzerinden göndermeyi tercih ediyorum.

Niçin en büyük radyo  teleskop bile (sabit olan Arecibo hariç) ortalama 100 metre çanak  genişliğini geçemiyor? Teknik ve teknoloji olarak mı buna imkan yok, maliyet mi  problem yoksa interferometri sistemleri varken buna gereksinim mi duyulmuyor?  Ya da artık dev çanakların devri kapanıyor diyebilir miyiz buna, yoksa uzun bir  süre daha bizimle olmaya devam edecekler mi?

Dev  çanakların teknik olarak aşılması gereken sorunları var. Bonn’daki 100m  Effelsberg teleskopunu düşünürsek, 3200 tonluk çelik yapıyı büyük bir  hassasiyetle döndürüp bir yere odaklayacaksınız; yapılmış bir şey ama kolay şey  değil. Günümüzde interferometri teknikleriyle birkaç tane küçük teleskopu aynı  yere yönlendirerek, aynı saniyede, aynı cismi gözlemleterek de yüksek  çözünürlüğe ulaşabiliyoruz. Her halükarda dev çanakların devri kapanmaz, çünkü  interferometride de olsa çanakların büyüklüğü hassasiyeti artırıyor.

Örneğin; kısa zaman içinde Şili’de çalışmaya başlayacak olan ALMA teleskopları, 64 tane  12-m.lik çanaklardan oluşuyor ve interferometri yaparak 64 km çapında bir alana  yayılacaklar. Burada 64 km  büyüklüğünde bir çanakla gözlem yaptığınızı düşünebilirsiniz. Çalışmaya  başlayınca birçok keşif yapacağına emin olabilirsiniz.

Radyo teleskopların  yerlerinin özenle seçildiğini biliyoruz. Haliyle bu yerler de genellikle  şehirden ve radyo frekans kirliliğinden uzak noktalarda. Belki bu anlamda iyi  bir seçim olabilir ancak burada çalışanlar için çeşitli sorunları da  beraberinde getirdiği bir gerçek. Örneğin yüksek rakım, düşük sıcaklık, alçak  basınç etkileri buna örnek. Bu gibi yerlerde ne tür sıkıntılar yaşıyorsunuz?

Radyo  teleskoplar da çalıştıkları frekansa göre farklı yerlere konulabilir. Çünkü;  önemli olan o frekansta atmosferdeki su buharı, CO2 vs. gazlar gözlemi etkileyecek derecede mi ona bakılır. Örneğin İsveç’teki Onsala Radyo  teleskopu deniz seviyesinde ve çalıştığı cm/mm dalgaboylarında bir problem  teşkil etmiyor.

Ancak daha yüksek frekansları yani daha kısa dalgaboylarını,  örneğin milimetre-altı gözlemlemek için daha yukarılara gitmek gerekiyor.  Dünya’daki en iyi milimetre altı gözlem yerleri, Hawaii’deki Mauna Kea,  Şili’deki Atacama Çölü ve en iyisi Güney Kutup noktası. Bunların her birinde de  halen çalışmakta olan radyo teleskoplar bulunuyor.

Resim 7.  Soldaki karede içi boş ağzı kapalı olan şişe 5074 m yükseklikte iken; sağdaki karede 0 m yükseklikte aynı şişenin basınç farkından etkilenmesi gözükmekte.

Örneğin;  yakın zamanda APEX’de gözlem yapmıştım ve çok yüksekte olduğundan (5100 m) oksijen az ve baş  ağrısının yanında zihinsel aktivitelerde de azalma oluyor (kısaca aptal  olabiliyorsunuz). O nedenle karar verilecek şeyleri, 2700 m.deki kontrol istasyonunda  karar verip, yukarıda sadece uygulamamızı öneriyorlar.

Her insan çok fazla etkilenmeyebilir ama ben ilk birkaç gün baş dönmesi hissetmiştim.

Bu teleskopları özel  etkinlik vb. gibi günlerde amatörlerin kullanabilme imkânı olabilir mi? Ya da  bu tür günlerde özel bir gösteri yapılıyor mu?

Sanmıyorum.  Öncelikle bu teleskoplar, sahibi olan ülkelerden çok uzakta olduğu için bu tür  özel etkinlikleri duymadım. Varsa da yılın belli dönemlerinde halk günleri  olur, onları takip etmek gerekir.

4+ metrelik Doğu Anadolu Kırmızı Ötesi (IR) ve 30 metrelik  radyo teleskop çalışmalarında son gelişmeleri takip edebiliyor musunuz?  Buralarda görevlendirilecek olan astronomlarımız yeterli midir ya da varsa  nerede eğitilmektedirler?

Evet,  bunlar ülkemiz astronomisini hızla yükseltecek büyük projeler ve ben de takip  ediyorum. Ülkemizde astronom sayısı bence çok çok az, bu sayının 70 milyonluk  bir ülkede çok çok artması gerekiyor.

IR teleskopu projesi için bütçe devletten  karar halinde çıktı, 6-8 sene içerisinde tamamlandığında kuzey yarımküredeki en  büyük IR teleskop olabilir ve bizim bilimimizi hızla ileriye götürebilir.

Gözlemleriniz sırasında  unutamadığınız bir anınız var mı?

IRAM 30m  teleskopunda gözlem yapıyordum. Normalde gözlem yaptığımız konu, galaksimiz  içindeki bize yakın yerlerde olan yıldız oluşum bölgeleri. Gözlem sırasında  teleskopun doğru yere bakıp bakmadığını kontrol etmemiz için, belli aralıklarla  pointing denen ayarlama yapmak gerekiyor. Bunun için bende evrenin diğer ucunda  olan bir kuasarı pointing kaynağı olarak kullanıyordum.

Normalde ayarlamayı  yaptıktan sonra gözleme devam edebilirsiniz. Ben ise ayarlama bittikten sonra  teleskopu kendi kaynağıma çevirmeyi unutmuşum. O sırada öğle yemeğine gittim,  muhabbet ettik derken, bir saat sonra bir de baktım ki pür gürültü!

Yanlışlıkla  bir kuasarda organik moleküller gözlemlemişim!! Sonrasında merak ettim, acaba  yanlışlıkla bir keşif yapmış mıyım diye ama bir şey yoktu.

Geçtiğimiz günlerde  TAMSAT üyesi oldunuz. Bu kararı alırken bir astrofizikçi olarak düşünceleriniz  ne idi?

Leiden’da  Astrokimya alt-bölümünde olduğumdan disiplinlerarası çalışma beni de etkileyen  şeylerden birisi. Ülkemizde astronomi ve endüstri henüz nikahlanmamış iki  sevgili. TAMSAT’daki uydu teknolojilerinin, ikisini tanıştırmaya yardımcı  olacağına inanıyorum.

Bilimsel danışmanı olduğunuz TAMSAT-Genç takımının  çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? Genç bir takıma danışmanlık yapmak nasıl bir duygu?

TAMSAT-Genç,  benim yıllar önce arayıp da bulamadığım bir takım. Ben lise çağlarımda soru  sorabileceğim kişiler arar dururdum. Buradaki gençleri kendimden gördüğümden,  onlara yardımcı olmak bana büyük zevk veriyor.

Genç arkadaşlarımız kısıtlı zaman imkânları (okul, dersler,  yeterli Türkçe kaynak olmaması vb.) olmasına rağmen, amatör radyo astronomi çalışmalarına devam ediyor. Onları uzun zamandır yakından ve nereyse birebir  tanıyorsunuz. Sizce radyo astronom olmamalarına rağmen amatör anlamda hangi basamaklara  kadar ilerleyebilirler? Neler yapabilirler, örneğin sizin kullandığınız onca  gelişmiş teknik donanımınızın karşısında yeni bir keşif yapılabilmesi mümkün  mü?

Dünyada  amatörler de birçok keşifler yapıyorlar. Tabii bu sistemli çalışmaktan geçiyor.  Kafamı havaya çevirdim, “aa orada daha önce kimsenin görmediği bir yıldız  keşfettim” devri çoktan geçti. Şimdi bu tür gruplarla, sistemli çalışarak keşif  yapmak olası.

Bunun yanında bence TAMSAT-Genç, günümüz gençliğinin en büyük  sorunlarından birisi olan, hedef eksikliğini kapatsa bile yeter. Belli bir  hedefi olan genç, o hedef için çalışır ve imkansızlıklar yolda bir engel  oluşturamaz.

Resım 9.  APEX Teleskobunun içinde her 5 saate bir sıvı nitrojen takviyesi yapılması gerekiyor.

Arecibo radyo teleskopundan uzaya mesaj gönderilme öyküsü daha  önce web sayfanızda geniş bir şekilde ele alınmıştı. Danışmanı olduğunuz takım  arkadaşlarımız da Arecibo’ya  nazaran  küçük çaplı benzer bir proje üzerinde çalışıyorlar. KUMRU (Dove) projesi adı  verilen bu çalışmada arkadaşlarımızın çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? Böyle  bir mesajı göndermekle insanoğlu olarak kendimizi tehlikeye atmış oluyor muyuz?

Bu bence  kumsaldaki özel bir kum tanesini aramaya benziyor. Evet, orası kumsal ama bir  taraftan başlamamız gerekiyor.

Kim bilir? Bu projeyi gerçekleştirirken çok daha  farklı şeyler öğreneceğiz ve kumsaldaki bir bölgeyi daha hızlı taramayı  bulabileceğiz. Emek harcanan hiçbir şey heba olmaz, deneyim olur. Yeter ki  umutsuz olmayalım.

Dünya dışında olası bir yaşam var ise neden hala bulunamadı?  Biz mi onlara ulaşamıyoruz yoksa onlar mı bize ulaşamıyor veya bir şekilde duyamıyoruz?  Eğer yaşam sadece Dünya’dan ibaret ise, bunca çaba boşuna mı?

Cevap  aslında basit… Evren çok büyük, biz çok küçüğüz ve fiziğin de bazı limitleri  var! Biz onlara ulaşmaya çalışıyoruz ama onların bize ulaştığını veya ulaşmaya  çalıştığını bilemiyoruz.

Onlar da bize belki sinyal göndermişlerdir ama bu  sinyal çok uzun zamanda bir yerden bir yere taşınıyor. Bize doğru bir sinyal  gönderdiklerini düşünelim; hele bu sinyal sürekli bir sinyal değilse, belki  bize ulaştığında biz daha elektriği yeni icat ediyorduk ve geçti gitti.

Ya da  bu kadar yaklaştılar ama o sırada hizamızda Jüpiter vardı, sinyali emdi. Ya da  biraz eğimli geldi ve Dünya’ya 1000  km teğet geçti gitti. Ya da sinyal yeni geldi ama o  sırada o frekansı kimse dinlemiyordu. Ya da birisi şans eseri o frekansı  dinliyordu ama sinyal o kadar zayıflamıştı ki, bizim radyocu onu gürültünün  içinden ayırt edemedi.

Kısaca birçok farklı kombinasyonun bir araya gelmesi ile  ancak onları duyabiliyoruz. Dediğim gibi engin kumsalda bir kum tanesi  arıyoruz. Ama arayabiliyoruz, bu da bir başarı bence.

Hidrojen yanması  helyumu, onun da yanması ile karbon ve oksijen; ve bunların yanması ile de ağır  elementler ve diğerleri meydana geliyor. Bir elementin yanması ile meydana  gelen kül diğer bir yanma için yakıt niteliğine dönüşüyor. Ya da bir süpernova  patlaması sonucunda yıldızlar arasındaki gaz ve toz yeni yıldızların meydana  gelmesi için hammadde sağlıyor. Bu muazzam dengeyi nasıl açıklayabiliyoruz.  Mecaz anlamda bir nevi uzay da kendi içinde yaşıyor ve bir canlı gibi  davranışlar sergiliyor denebilir mi?

Evet ve  hayır. Canlı gibi davranışlar demeyelim de, canlılar onları bir nevi taklit  ediyor ama tamamen başaramıyor.

Örneğin, dediğiniz gibi bir yıldız ölümünde  süpernova patlaması ile dağılıyor ve bir moleküler bulut halini alıyor. Bu  bulut bir süre sonra yeni bir/birkaç yıldız için rahim niteliği taşıyor ve yeni  yıldızlar burada doğuyor. Evrendeki her şey (evren dahil), doğar, büyür, yaşar  ve ölür.

Tüm bu uzak ve bilinmezlikler içerisinde ortaya çıkan olayları  ele alırsak bizimle uzay arasında ne gibi bir yaşamsal bağ var? Bir “kelebek etkisi” söz konusu olabilir mi?

Hmm, ilginç  bir soru. Biz de uzaydayız ve biz de uzaylıyız. Bir organizmanın içindeki her  bir atom o organizmayı etkiler ise biz de belki o uzayı etkileyebiliriz. Ama  yine düşününce çok büyük evren, çok küçük biz… O etki bayağı azdır herhalde.

Yıldızlarda, gezegenlerde ya da nebulalarda su molekülü veya  oksijen molekülü bulunduğunu radyo astronomlar nasıl ölçebiliyor?

Su  molekülü, oksijen molekülü veya herhangi bir molekülün içerisinde, elektronik,  titreşim ve rotasyonel geçişler vardır. Bu geçişler, belli bir enerjiye ve  dolayısıyla frekansa karşılık gelir. Doğanın bir dengesi midir bilmiyorum ama  aynı frekansta genelde sadece bir tane molekül geçişleri olur ya da nadiren  birkaç tane üst üste.

O nedenle eğer ki biz su molekülüne ait bir frekansta,  radyo teleskoplarımızı bir gökcismine çevirip gözlem yaptığımızda, elde  ettiğimiz tayfta salma veya soğurma çizgileri görüyorsak, suyu bulmuşuz  demektir. Suyu veya oksijeni bulmak ancak bir uzay teleskopuyla olabilir.

Çünkü,  atmosferimizde de bu moleküllerden bolca olduğundan dolayı, o molekülün  atmosferimizden mi yoksa o cisimden mi geldiğini ayırt edemeyiz. Uzaydaki en  büyük aynaya sahip olan 3.5m’lik Herschel Uzay Gözlemevi bu konuda çok büyük  görev yapıyor. Atmosferden gözlenmesi zor olan molekülleri, uzayda çok rahat  gözlemleyebiliyor.

Resim 11. Image Credit: WISH Consortium

“Uzayda  Oksijen Bulundu” ve “Su Püskürten Yıldızlar” çalışmasında isminizi  görmüştük. Bu çalışmayı yaparken neler hissettiniz? Tam olarak göreviniz ne idi,  hangi adımlar izlendi? Şimdi bu konuda ne gibi bilimsel gerçekler elde  edilecek? Sakıncası yok ise şuan üzerinde çalıştığınız bilimsel projelerden  bahseder misiniz?

Elbette,  bunlar Herschel’in bize verdiği olağanüstü veriler ile yapılan keşifler. Benim  buradaki görevim de Herschel teleskopundan gelen verileri, birkaç dakika  içerisinde makale yazılabilir hale getiren bir “pipeline” programı yazdım.  Bizim kendi projemiz WISH (Water In Star-forming regions with Herschel)  Herschel’in en geniş projesi;  içinde  80’den fazla uluslararası astronom var ve 429 saatlik devasa gözlem zamanı ile  1000’den fazla Herschel gözlemi yapıldı.

Ben yazdığım program ile bütün proje  üyelerine gözlemleri en temiz haliyle indirgeyip, sunabiliyorum. Bundan başka  da benim çalışma alanım olarak da karbonmonoksit (CO) molekülünü de kullanarak,  ilkel yıldızların çevresindeki zarflarda bu molekülün donduğu ve buharlaştığı  bölgeleri tespit ettik.

Bu da Astronomy & Astrophysics dergisinde  yayınlandı. Şu anda da elimde çok daha fazla ilkel yıldızdan alınan CO tayfı  var, acaba aynı trend hepsinde var mı diye soruyoruz. Haberi okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Türkiye’nin Avrupa Güney Gözlemevi (European Southern  Observatory-ESO)’ne üyeliğine nasıl bakıyorsunuz? Üye olması durumunda ülkemize  ne gibi kazanç ve fayda sağlayacak? Eğer katılırsak sadece bilim insanlarına mı  fayda sağlayacak yoksa sosyal ve ekonomik bir getirisi de olacak mı ülkemize?

Türkiye’nin  ESO’ya üye olmasını gerçekten çok önemli buluyorum. ESO, astronomide ve  teknolojide gelişmiş 15 tane Avrupa ülkesinin bir araya gelip kurduğu  uluslararası bir kurum. Şili’de Dünyanın en gelişmiş teleskoplarını kuruyorlar  ve işletiyorlar. Bahsettiğim ALMA, ESO’nun bir projesi.

Bunun yanında  Paranal’daki VLT, 4 tane 8.2 m’lik optik teleskopu birleştirerek kurulmuş bir  teleskop. En büyük projesi de 2012’de ihalelerine başlayacağı Dünyanın en  büyüğü olacak olan 42m’lik optik teleskop. ESO’ya üye olursak, ülkemiz  astronomları bunun gibi dünyanın en büyük teleskoplarına erişim hakkı  kazanacak. Bunun yanında daha önceden dediğim gibi, disiplinlerarası  çalışmalarda ESO çok önde olan bir kuruluş.

ESO, teleskopların yapımı,  işletilmesi vs. alanlarda birçok mühendis istihdam ediyor ve bizim de  mühendislerimizin faydalanacağı ve ülkemizde de endüstriyi geliştirecek birçok  iş kolu açacak olan bir kurum. Dünyanın en ileri teknolojilerini bizde ülkemize  transfer edebileceğiz. Bu nedenle ESO Türkiye (link: www.esoturkiye.org) adlı bir grup oluşturduk  ve Türkiye’nin ESO üyeliği için çalışmalara başladık.

TAMSAT-Genç takımı olarak tüm arkadaşlarımız adına size teşekkürlerimizi  sunuyoruz. Okuyucularımıza iletmek istediğiniz bir notunuz varsa lütfen  buyurun.

Ben  teşekkür ederim. Daha çok radyo astronom ve adayıyla tanışmak üzere…

Beğen  
Yazar

Yazar; Ege Üniversitesi - Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü / Mezun öğrenci olan yazarın diğer yazılarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir